Bolluk bir ilerleme değil, yalnızca başka bir şeydir.
-Jean Baudrillard
Hemen hemen her yeni sistem kendinden öncekileri kötülemek için onların adil olmadığına vurgu yapar. Bu yeni sistemlerin vaatleri de çoğu zaman birbirlerine benzer: Özgürlük, refah ve gelişim! İçinde bulunduğumuz neoliberal sistem de var olduğu günden beri sahip olduğu tüm enstrümanlarla bunu dillendirmeye ve yinelemeye devam ediyor. Sistemi eleştirenler genellikle, özellikle iki binli yıllardan sonra dünya çapındaki üretimin fazlalığından dolayı artık “açlık, fakirlik” gibi kavramların ortadan kalktığını söyleyerek defedilir. Bununla birlikte, bu argümanları öne sürenlerin yaşadığı en büyük yanılgılardan biri; her sistemin bir yeniliği ve değişimi sembolize ettiğini unutmalarıdır.
20. yüzyılın önemli filozoflarından olan Jean Baudrillard bahsettiğim üretim bombardımanına ilk tanıklık etmiş filozoflardan biridir. Baudrillard bu toplumu tüketim toplumu olarak adlandırmıştır. O, eleştirdiği tüketim toplumunu ve üretim çılgınlığını 1960'lardan 1990'lara kadar uzanan dönemde gözlemlemiştir. Bu dönem, Batı dünyasında hızlı bir ekonomik büyüme, teknolojik ilerleme ve kültürel değişim yaşandığı bir devirdir. Ekonomik büyümenin çok hızlı gerçekleşmesinin sonuçlarından biri üretim fazlalığı olmuştur. Bu fazlalık Baudrillard’ın bolluk kavramı altında tartıştığı bir olgudur. Bolluk yekpare bir kavram olarak kalır mı? Baudrillard’ın temel sorgusunun buradan başladığını söyleyebiliriz. Baudrillard sorgusunu sürdürürken yine günümüz toplumunu inceleyip örnekler veriyor ve şu sonuca varıyor: “Bolluk ve şiddet birlikte var olur, ikisi birlikte çözümlenmelidir.”
Tüketim toplumundaki bolluğun şiddete nasıl dönüştüğünü en güzel gözlemleyen yönetmenlerden(değerlerden) biri de Avusturyalı yönetmen Haneke’dir. Onun “Yedinci Kıta” ve “Benny’nin Videosu” filmleri orta- orta üst sınıf aileleri resmettiği filmleridir. Filmlerde dikkat çeken konulardan biri iletişimsizliktir. Hem Yedinci Kıta’da hem de Benny’nin Videosunda çocukların ilgiyi üzerlerine çekmeleri için abes şeyler yapmaları gerekmektedir. Yedinci Kıta’da küçük kızla ilgilenilen tek zaman, onun kör olduğunu söylediği andır. Benny’nin Videosunda bu durum daha da öteye gider, Benny’nin ailesinin ilgisini çeken tek konu oğullarının birini öldürmesidir.
Özgürlük vaadiyle ortaya çıkan neoliberalizmin; bireysel yalnızlaşmaya yol açması manidardır. Zira, “Özgür olmak (Frei-sein) köken olarak dostlar arasında olmak (bei Freunden sein) anlamına gelir. Özgürlük (Freiheit) ve arkadaş (Freund) Hint-Avrupa dil ailesinde aynı köke sahiptir. …İnsan kendini ancak iyi bir ilişkide, diğer insanlarla mutlu bir birliktelik içinde gerçekten özgür hisseder.” Buna karşın, Haneke’nin de gösterdiği gibi, bu sistemde aileler dahi iletişim kurmakta acizlerdir. Sofralarda “fast-food” yemekler yerler, bu esnada çıt çıkarmazlar. Aile içi iletişim bazen blok-notlarla sağlanır, bazen de mektuplarla, fakat eğer uzun süreli mektup yazılmamışsa bilin ki ortada bir meşguliyet vardır! Gerçekten de Yedinci Kıta’da aile reisi George, anne-babasıyla meşgul olduğu gerekçesiyle iletişim kurmaz.
Baudrillard, şiddetin medyadaki temsili formu ve onun taklidi üzerinde de durur. Benny’nin Videosu bu durumu açıklamak için harika bir örnektir. Zira, filmde Benny öldürme eylemeni gerçekleştirirken adeta aksiyon filmlerindeki bir oyuncu gibidir. Önce soğuk kanlılıkla karşısındakini öldürür. Ardından kanları temizler, delilleri yok eder; daha sonra da tanınmamak ve kimliğini değiştirmek için saç tıraşı olur. Benny gününün büyük bölümünü odasında geçirir. Onu dünyaya bağlayan tek şey radyodan ve televizyondan edindiği gerçekliktir. Buna karşın, televizyondaki haberlerin çoğunda şiddet teması ön plana çıkmaktadır. “1990’ların başında özellikle Doğu Avrupa ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler sarsıcıdır. Bu süreçte, Berlin Duvarı yıkılır, Bosna Savaşı ve Körfez Savaşı başlayarak dünyanın bir bölümünü kaynayan bir kazan haline getirir. Artık savaşlar naklen izlenebilir hale gelir ve insanlar hiç olmadığı kadar aralıksız bir şekilde şiddetin saf gerçekliğine maruz bırakılırlar.” Baudrillard’ın “gösterisel şiddet” olarak tanımladığı medya araçlarının amacı gerçek karşısındaki kırılganlıktan kurtulmak, ona alışmaktır adeta.
Baudrillard’ın bolluk üzerine belirttiği belki de en önemli tespit, onun yol açtığı tatminsizliktir. Zira, insanlar “nesnelere” ya da “şeylere” sahip olarak arzularını tatmin edeceklerini düşünürler. Bunu sağlamayan bolluk ise insanları şiddete yöneltir. “Bu artık başka şeylerle bütünleşen, tüketilen şiddet değil, ama refahın kendi gerçekleşmesinde doğurduğu denetlenemez şiddettir.” Haneke’nin her iki filminde de bu duruma pek çok örnek bulmamız mümkün. Yedinci Kıta filmine baktığımızda, mesleki anlamda gayet başarılı bir çift var. Buna karşın, sahip oldukları bolluk onları tatmin etmiyor. Dolayısıyla da çift arzularının tatminini sağlamak için had safhada şiddete başvuruyor. Sahip oldukları bütün nesneleri yok ediyorlar, sonra da kendilerini… Baudrillard’ın, bolluk ve şiddet ilişkisindeki hemen hemen tüm aşamaları bu filmde görüyoruz. Aile bolluğa erişiyor, bollukları artık onları tatmin etmiyor, tatminsizlik bir ümitsizlik yaratıyor ve sonuçta kaçınılmaz şiddet ortaya çıkıyor.
Benny ise arzusunu tatmin etmek için kendini haberlerden, filmlerden ve televizyondan oluşan bir dünyaya hapsetmiş. “Her birimiz kitle iletişim araçlarının geniş bir saldırısına maruz kalmanın insanları bir duygusuzluk ve bulantı içinde nasıl donuklaştırdığını görebiliriz.” Benny de duygusuzca, adeta robotmuşçasına tepkiler veriyor. Arzuya ulaşmak için medyanın telkin ettiği şekilde, Baudrillard’ın belirttiği ritüelci ve vahşi ölümü gerçekleştiriyor.
Agnés Varda’nın Toplayıcılar ve Toplayıcı filmi ise bolluk toplumunda nesnelerle olan ilişkiyi gözlemlememiz için güzel bir örnek. Medya, “tüketim toplumundaki” bireylere, tüm nesneleri; tatmine ulaştıracak arzu nesneleri gibi gösterir. Ancak “Gösteride büyüleyici olan nesne, tüketicisinin ve bütün diğer tüketicilerin evine girer girmez bayağılaşır.” Bunun sonucunda da birçok mobilyanın, yemeğin, elbisenin ve daha pek çok şeyin çok az kullanılarak çöpe atıldığını görüyoruz. Hatta az kullanılmış eşyalardan yeni bir ekonomik faaliyetin ortaya çıktığı da filmde işaret edilen noktalardan biri.
Filmde, işlenen farklı gruplardan biri de evsiz gençler. Baudrillard’ın şiddetin alt kültürü bölümünde, yaptığı önemli çıkarımların konusu olan hippieler ve onlar gibi barışçı gruplardır. Bu teşekküllerin, toplumdaki gizli şiddeti ortaya çıkardığı şu şekilde ifade edilmektedir: “Bir yandan beat'ler ve rocker'lar, diğer yandan da hipiler, aşırı etkin ve barışçıl olmak isteyen ve kendisini aşırı etkin ve barışçıl olarak gören bu toplumun derin niteliklerinin tam tersine edilginlik ve şiddet olduğunu ele verir.” Zaten bu gençlerin de çöp kutularını devirmeleri, kameraları kırmaları ve çevreye zarar vermeleri, içlerindeki gizli şiddete işaret eden bir etmen olabilir.
Baudrillard’ın dikkat çektiği bir diğer önemli husus, artık toplumda kıtlığın bittiği yönündeki retorik söylemdir. Dolayısıyla insanlar, vicdan muhasebesinden kaçmak için lügatlerinden; açlık, kıtlık, fakirlik gibi kavramları çıkarmışlardır. Buna karşın, Toplayıcılar ve Toplayıcı filminde de gösterildiği gibi toplumun büyük bir kısmı, hâlâ temel gıda ürünlerine ulaşmakta problem yaşamaktadır. Böyle bir ortam olmasına karşın, tüketim toplumu her şeyin en güzeline layıktır. Şekilce kötü görünen her şey çöpe atılır, biraz eskiyen eşyalar sokağa bırakılır ve bu döngü tekrar eder. FAO raporuna göre ise, bugün 828 milyon insan açlıkla mücadele etmektedir. “Bu 828 milyon, dünyadaki açlığın en büyük rakamı değil: FAO, 2,3 milyar insanın daha az aşırı, ancak yine de tehlikeli gıda güvensizliği seviyeleriyle karşı karşıya olduğunu tahmin ediyor. Bu, dünya nüfusunun kabaca %29'u demek.”
Bolluk toplumundaki tatminsizlik, insanları kendilerini sorgulamaya yöneltir. Depresyona, öfkeye, umutsuzluğa, iç sıkıntısına ve daha pek çok psikolojik sıkıntıya yol açar. Bununla birlikte sistem öylesine güzel tasarlanmıştır ki, “Neoliberal performans toplumunda başarısız olan kişi, toplumu ya da sistemi sorgulamak yerine başarısızlığından kendini sorumlu tutar ve utanç duyar. Neoliberal rejimin kendine has zekâsı burada kendini gösterir.” Sistem bu problemi önlemek için çeşitli uyuşturucu maddeleri ve kişisel gelişim adı altında, ideolojiye hizmet eden ürünleri piyasaya sürer. Haneke’nin Yedinci Kıta filmindeki intihar sahnesi bu açıdan manidardır. Sistemden kurtulmak isteyen aile, yine sistematik bir şekilde intihar eder. Sistemden asla kurtulamaz, kendini yok ederken dahi onun etkisi altındadır.
“"Alışveriş yapıyorum o halde varım" ile sahiplenici bireycilik el ele verip, dışı heyecan verici, içi boş bir sahte doyum dünyası inşa eder.” İncelediğimiz her üç filmde de Baudrillard’ın da belirttiği üzere, insanların arzularını doyuma oluşturmak için sürekli olarak tüketime yöneldiklerini gördük. Bununla beraber nesnelerin; tatmin sağlamayan, içi boş şeyler olmaları bireylerin arzularını tatmin etmek için şiddete başvurmalarına neden olur. Bu bazen Yedinci Kıta’daki gibi kendini imhaya, bazen Benny’nin Videosundaki gibi başkasına şiddete, bazen de “Toplayıcılar ve Toplayıcı” da olduğu gibi çevreye şiddete yol açar. Dolayısıyla da önemli olan, bolluğun yekpare bir bütün olarak gökten inip yalnızca herkese iyilik ve güzellik vereceğinin değil, kendisiyle beraber insanlara acı, umutsuzluk, şiddet gibi şeyleri de getireceğinin farkında olunmasıdır.