Ataistik Bir İtiraza Cevap

  • 12 Görüntüleme
  • 4 Mayıs 2025
Ataistik Bir İtiraza Cevap

Hepimizin malumu olduğu üzere ateizm, günümüzde bir moda edasıyla gündemi domine etmektedir. Bu yazıda ele alacağımız husus, meselenin sosyal ve kültürel etkilerinden ziyade bu fikrin yahut fikir sizliğin; bir tür dini yapı olarak tanımlamak bile mümkün olan bu inancın özüne inmeye çalışmak olacaktır.

Yani daha kavramsal bir kullanım olarak delillerini ele alacağız. Tabii ki bu kadar kompleks bir yapının bütününü ele almak, pek imkânım dahilinde olmadığı için sık sık safsatasının yapıldığı “Boşlukların Tanrısı” (God Of The Gaps) kavramını değerlendirip, İslam literatüründe “Hudus Delili” olarak yerleşmiş bulunan ispat yöntemiyle tenkit ve cerh yani çürütme yapacağız.

Genel mahiyetiyle bu söylemin kastı “Tanrı: İnsanların açıklayamadığı olayların yerini doldurmak için uydurdukları, cehaletten tevellüt eden yani doğup meydana gelen ve bilimin ışığıyla yerle yeksan olmaya mahkûm ve mecbur bir isimlendirmedir.”  “Hudus Delilini” kısaca açıklamak gerekirse: “Her “hâdisin” yani sonradan var olan bir şeyin, bir “muhdisi” yani bir var edeni olması gerekmektedir.” Tanımı biraz daha berraklaştırmak için açacak olursam: Her olay ve olgunun bir sebebi vardır. Bunlar belirli bir sebebe veya sebepler zincirine binaen meydana gelir. Bu zincir sonsuz olamaz. Çünkü sonsuz, bitebilen bir şey değildir. Kâinat ezeli değildir yani sebepler zinciri onun içinde geçerlidir. Sonuç olarak onu var eden bir şey olmak zorundadır.

Önermeler tekniksel açıdan yanılma/sürçme anlamına gelen küçük zelleler barındırıp %100 doğru kurulmamış olabilir. Ama maksadın hasıl olduğunu düşünüyorum.  Bizce o ilk sebep; aşkın bir varlık, mutlak kudret, ilim, hayat vb. bir sürü sıfata hâiz olması gerekmektedir. Bunun izahına kalkışmayacağız. Yalnız zikretmekle iktifa edeceğiz. (İsim ve sıfatlar konusu için okuyucumuzu kelam ilmine ve alimlerine havale ediyorum.) 

Soyut önermelerle naklettiğim bu kuramı somutlaştırmak ve zihinlerde iyice netleştirmek içinse şöyle bir örnek vermek istiyorum: Hz. Yusuf dizisindeki gibi sıra sıra kapılarla kilitlenmiş bir koridor tahayyül edelim. Sonunda ise altınlar, mücevherlerle dolu bir oda bulunsun. Şayet bu koridorda, açıp geçmemiz gereken kapı sayısı 10 ise hazineye bu 10 kapıyı aştıktan sonra varabiliriz. Eğer 100 kapı varsa bu sefer 100 kapıyı da tek tek geçmemiz gerekir. İster 1.000 kapı olsun, isterse 10.000. Kapılar sonlu bir miktara sahip olduğu sürece yani sayılabilir, tükenebilir bir niteliğe sahip olduğu müddetçe gerek uzun sürsün gerek kısa bir şekilde oradaki bütün kapıları aşarak o hazine odasına varabiliriz. Şimdi düşünelim ki koridorda sonsuz kapı olsun. Altınlarla dolu o odaya varmamız mümkün olur muydu? Elbette ki olmazdı çünkü sonsuz; aşılabilen, tüketilebilen bir şey olmadığı için sonsuzdur zaten. 

Şimdi esas meselemize dönelim. İllaki bir sokak röportajı falan izlemişsinizdir bu konu hakkında. Genel vakada konu hemen hemen her seferinde Big Bang’e geliyor. 

Müslüman şahıs: 

—Söyle o zaman Big Bang’ten önce ne vardı? Gibisinden bir cümle kuruyor, 

Ateist ise: 

—Big Bang’ten önce tanrı falan yok. Bilim henüz yeterince gelişmediği için oraları keşfedemedik. Bundan birkaç yüzyıl önce de insanlar; yanardağ patlamalarını, tanrıların kavga etmesi filan zannediyordu. Sizin gibi cahil yobazlar tanrıya inanadursun ben bilime inanıyorum. Türevinden bir cevap veriyor. 

Buradaki tartışmayı inceleyecek olursak aslında Müslüman’ın kastettiği şey bir nevi hudus delilidir ama halk arasında doğal olarak sadece genel şema kalıyor. Ateist ise az önce örnekle işaret ettiğimiz hakikati ıskalıyor. Bizim burada takındığımız pozisyon özü itibariyle Big Bang’ten hemen sonra Allah’ın bizatihi görünmesi gibi akla muhal imkânsız bir durum değildir. Biz diyoruz ki ha Big Bang, ha Big Bang’ten öncesi… Bütün algılayış sınırlarımızı belirleyen belki de en kıymettar bilgi edinme aracımız olan mantık bize gösteriyor ki bir ilk neden olması mecburidir. Bu sebeple ateizm aklen muhaldir. 

İslam’ın ispatı içinse birkaç merhalenin daha geçilmesi gerekmektedir lakin en azından bu delil tek başına “her bir sebepler zincirinin” başka bir sebepler zincirine bağlı gibi bir silsile açıklanmasının ne kadar abes ve mantıksız olduğunu gözler önüne sermektedir. Zaten İslam müktesebatı bilgi birikimi bu çelişkiyi “Teselsülün İmkansızlığı” olarak kavramlaştırmıştır. “Annemi annesi doğurdu, onu da onun annesi, onu da onun annesi” diye uzayıp giden zincirde Allah’a varılınca ateistlerin “O zaman Allah’ın Allah’ı kim? Onu kim yarattı” gibisinden bir hataya düşmeleri de yine teselsülün imkansızlığını ya bilmemelerinden yada anlayamamalarından yahut anlamak istememelerinden ötürüdür. Zaten tanrının tanrısının olması tanım gereği saçma bir şeydir. ”Bu dünyanın güneşi varsa güneşin güneşi nerde” gibi manasız bir soru oluyor. Hem başka bir nazarla bakacak olursak, tarihin bütün dönemlerinde tanrı inancı her daim neredeyse dünyanın hepsi tarafından kabul görmüştür. Kelle sayısıyla hakikat ölçülmez ama bu durum yabana atılamayacak kadar çarpıcı bir gerçektir. 

Sonuç olarak muarızımız itiraz ederek buna da bir takım cevaplar verdiği iddiasındadır ama maalesef en başta da değindiğim gibi her şeyi tek kalemde değerlendirmem pek mümkün değil. Hülasa bütün bir konuyu özetleyecek olursam; 

“Boşlukların Tanrısı” söylemi bir safsatadan öteye geçememektedir

Sonsuz silsile zinciri yani “Teselsün” aklen imkansızdır

Her hâdisin bir muhdisi olması gerekmektedir

Bilimin ışığı, dinin karanlığı bomboş bir slogandır

Sözlerimi sözlerin en yücesi olan Allah kelamı Kuran-ı Kerim Azim-üş-Şan’ın İsra suresi 81. Ayeti kerimesi ile bitirmek istiyorum: “De ki; Hak geldi, batıl zail oldu. Şüphesiz ki batıl, zaten yok olmaya mahkumdur.”


Ahmed Münir Ergün
Ahmed Münir Ergün

İstanbul Recep Tayyip Erdoğan Anadolu İmam-Hatip Lisesinde okuyorum. Aslen Afyonkarahisarlıyım, Kahramanmaraş'ta yaşıyorum.

Aktif olarak şiir yazıyorum. İslami ilimlere, felsefi meselelere, sinemaya ve edebiyata ilgi duyuyorum.

Beni şiire ve yazmaya yönelten şey Allahuteâlâya karşı olan borcumu edebi yanımla eda edebilmektir. Daha şahsı planda söyleyecek olursam bu gayretim; aşamadığım sıkıntıları, dertleri ve buhranları kağıda dökerek onlardan kurtulmak mahiyeti taşıyor.