Osmanlı toprakları içerisinde yüzyıllarca rahat yaşamış olan Ermeniler, devletin yıkılmasına yakın bir zamanda özellikle Ruslar tarafından maşa olarak kullanılarak; ekmeğini yedikleri devlete karşı bazı olumsuz tavırlarda bulunmuşlardır. Onlar devletin içinde her zaman saygı görmüş ve hiçbir zaman olumsuz bir muamele ile karşı karşıya kalmamışlardır. Özellikle devletin birçok makamında Ermeni asıllı memurlar ve paşalar görev almıştır. Klasik çağda sadrazamlık yapmış olan Süleyman Paşa en büyük örnektir. Ermenilerin kendisine suikast düzenleyecekleri Sultan Abdülhamid-i Sani döneminin hazine bakanlarından birisi, Ermeni asıllı Ohannes Paşadır. Birden fazla bu görevi icra ettiği görülmüştür. Ayrıca onun yardımcılığını yapan Portukal Paşa da Ermeni asıllıdır. Ermenilere karşı olduğu iddia edilen İttihatçılar bile bir ara dışişleri bakanlığı görevini Noradunkyan adında bir Ermeni paşaya teslim etmişlerdir. Kültürel anlamda değerlendirecek olursak; Osmanlı’nın son döneminde inşa edilen saray ve cami gibi yapıların mimarları da Ermeni kökenli olan Balyan ailesindendir. Devlet onlara her zaman saygısını göstermiştir. Tüm bunlar Ermenilerin devlet tarafından hiçbir zaman kötü muameleye maruz bırakılmadıklarının ender örnekleridir.
Osmanlı devletinin içerisinde var olmuş; devletin en önemli makamlarına gelmiş olan Ermeniler, ilk defa Ayestefanos antlaşmasında Rusların onlar adına yapılmasını istedikleri reformlar sebebi ile olumsuz anlamda gündeme gelmiş ve “Ermeni meselesi” adını almıştır. Onların bu istekleri günden güne artmış ve neticede örgütler kurarak Osmanlı coğrafyası içerisinde karışıklık çıkarmaya başlamışlardır. Bir Cuma selamlığı çıkışında Yıldız Hamidiye Camii avlusunda bombalı saldırı düzenleyerek padişaha ciddi bir suikast girişiminde bulunmuşlarsa da II.Abdülhamid yara almadan kurtulmayı başarmıştır. Dolayısıyla Osmanlı devleti tarafından her zaman saygı gören bu millet Rusların maşası haline gelmiş ve Osmanlı Devletine zarar vermeye başlamışlardır.
Abdülhamid politik çözümlerin yanında askeri anlamda da bir dizi tedbir alarak Ermenilere karşı Kürt tebaasından yardım almış ve Hamidiye alaylarını kurmuştur. Devlet tarafından silah verilen Kürtler, Ermenilere karşı mücadele etse de ağalık düzenine bağlı olduklarından dolayı merkeze olan bağlılıklarında bir etkisi olmamıştır.
Birinci dünya savaşının çıkmasıyla doğu cephesinde Rus ordusu ile karşı karşıya gelen Osmanlılar çetin mücadeleler vermiştir. Havaların soğuk olması nedeniyle de birçok Osmanlı askeri şehit olmuştur. Bu esnada Ermeniler, Rusların tarafında yer alarak Doğu Anadolu bölgesinde birçok Müslümanı; kadın, çocuk veya yaşlı demeden katletmiştir. Bu tehlikenin farkına varan Dahiliye Nazırı Talat Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın telkini ile Doğu’da bulunan Ermenilerin kuzey Mezopotamya’ya göç ettirilmesine karar vermiştir. Bu göç sırasında havaların soğuk olması ve levazımat eksikliği nedeniyle ölen insanlar olmuştur. Ancak bu o dönemin şartlarına göre şaşırılacak bir durum değildir. Çünkü Çanakkale ve Sarıkamış cephelerinde de birçok Osmanlı askeri aynı sebeplerden dolayı şehit olmuşlardır.
Sonuç olarak Ermenilerin bu şartlardan dolayı ölmesi soykırım değildir ve tamamen dönemin getirdiği bir durumdur. Kaldı ki Ermenilerin göç ettirilmesi de Anadolu’nun güvenliği açısından zaruret teşkil etmektedir. Bu tehcir Anadolu’nun bir Türk yurdu olmasını sağlamış ve Millî Mücadele yapılırken içeride meydana gelecek önemli bir tehdidi bertaraf etmiştir.
Talat Paşa’nın bu tehcirde rolü büyüktür ama göç eden insanların ölümünde orada bulunmamıştır. Yine de Berlin’de Ermeni terörist Tehliryan tarafından arkasından vurularak şehit edilmiştir. Ayrıca katil Tehliryan hiçbir suç almadan serbest bırakılmıştır. Kuşkusuz bu durum Avrupa’nın zihninde meydana gelen “Türk düşmanlığının” en büyük göstergesidir. Talat Paşa dışında Cemal Paşa Tiflis’te, son dönem sadrazamlarından Said Halim Paşa ise Roma’da şehit edilmişlerdir. Ermeniler bunlarla yetinmeyerek ASALA adlı bir terör örgütü kurarak 1970‘li ve 1980’li yıllarda Avrupa’da görev yapan diplomatlarımızı ve hatta bazılarının ailelerini de katletmişlerdir. Avrupa ise bu duruma uzun süre sessiz kalmıştır. Nitekim Ermenilerin içindeki bu intikam ateşi hiçbir zaman sönmemiştir ve sönmeyecektir! Ayrıca birçok insanın hayran olduğu Avrupa medeniyeti, Türk-Müslüman düşmanlığını ve korkusunu aklından biran bile çıkarmamaktadır. Bu durum göz ardı edilmemelidir.
Burada şehit olarak ismini andığımız şahıslar iyi ya da kötü Türk tarihinin önemli bir yerine isimlerini yazdırmış ve Osmanlı İmparatorluğunda Başbakanlık ve Bahriye Nazırlığı gibi önemli mevkilere gelmiş olan Türk büyükleridir. Onların öldürülmesi kuşkusuz Türk Milletine kesilmeye çalışılan bir cezadır. Ermeniler kendilerine yapılanları unutmamışlar ve kinlerini her zaman diri tutmuşlardır.
Ülkemizde ise -özellikle günümüzde- belli bir kesimin geçmişi unutarak hiçbir şey yaşanmamış gibi davranması, geçmişe yapılan büyük bir ihanettir. Şehit olan büyüklerimizin aziz hatıralarına ve onları sevenlere karşı yapılan bu tavır, tamamen art niyetli bir tavırdır. Olması gereken şey ise aziz şehitlerimize yapılanları ve düşmanlarımızın kim olduğunu unutmamaktır. Ve son olarak bilinmelidir ki bu devletin ekmeğini yiyenler gün gelir kurşununu da yerler…
FURKAN UÇAR / İstanbul, Eyüp Sultan
ERMENİLER TARAFINDAN AVRUPA’DA ŞEHİT EDİLMİŞ TÜRK BÜYÜKLERİMİZ VE DEVLET ADAMLARIMIZIN AZİZ VE LATİF HATIRALARINA HÜRMETLE…