Günümüzde Balkan coğrafyası bizler için derin yaralar taşımaktadır. Maalesef bu yaraların birçoğu hala kapanabilmiş değil. Zira yaranın açık kalması hasta için çok elimdir. Oysa mezkûr yaramız birçok kez tedavi edilmeye çalışılmıştır… Ancak hiçbir zaman tam olarak kapanmasında muvaffakiyet elde edilememiştir. Her şeyin bir tarihi olduğu gibi elbette “açılan yaraların” da bir tarihi vardır. Gelin sizlerle tarihin, sargılı bezlerle setretmiş olduğu bu yaranın ibtidasına bir ziyarette bulunalım.
Bu ziyaretin amacı; bize neşteri vuranı suçlamak değildir! Tespit etmektir. Bu neşteri kimin vurduğunu, niye vurduğunu, nereye vurduğunu tespit etmektir. Gayemiz yaranın tahkikini sağlayarak, bir tedavi yöntemi oluşturmaktır. Zira mahir bir cerrah, ameliyat masasına yatırılmış bir yaralıyı tedavi edeceği zaman: “Kimin yaptığını öğrenin ve cezalandırın yoksa tedavi edemem.” demez. Eğer derse ne kadar hilâf-ı akıl bir hareket olur.
II. Katerina… Alın size bir müsebbib. 28 Kasım 1796 senesinde; Bâb-ı Âli’ye ulaşan, Katerina’nın “kocamış bunak” olarak zikredildiği ve “ismi lazım değilin” hummalı bir hastalığa tutulduğunu bildiren tahrirde;* küfrün vücuda girmiş hali bulunan bu acuze kadını ve hilelerini, Kahhar olan Allah, bir an önce arzdan defetsin diye dua edilmekteydi. Tabii ki artık sinirler olabildiğince gerilmişti. Üç koca Padişahı mahveden bu kadın; aralarından birisini, yaptığı mezalimle kahrından öldürmüştür.
Katerina’nın bu kadar kin ile belgelere yansıması pek tabiidir. Ancak Katerina ölmüş, açtığı yaralar sağ kalmıştır! Katerina’nın yaşadığı cinsel münasebetler, ona atacağımız kötü iftiralar, kendisine edeceğimiz hakaretler bize hiçbir şey kazandırmayacaktır*. Yazının en başında da denildiği üzere; bu neşter darbeleri “kim tarafından”, “nereye” ve “ne amaçla” atılmıştır? Mühim olan bu soruların cevabını bulmak için sizlere II. Katerina’nın, Balkan coğrafyasına hitaben yazdığı ve kiliselerde okuttuğu bir mektubu takdim edeceğim. Yani cinayetin suç aletini* beraberce tetkik edeceğiz...
II. Katerina’nın İsevilere ve Slavlara hitaben yazdığı mektup:*
Bu hitap, bu tahrir; Moskova’dan, Çariçeden bütün Slavlara ve İsevilere hitaben yazılmıştır. “Ey taife-i İseviye ve Slavlar, Çariçemiz sizden nedamet etmekte, şu anki halinizi beğenmemektedir. Zamanında şan-ı devlet ile hükümran olmuş, denizlere hükmetmiş İsevilerin, bugünkü hallerine acımaktadır. Ve kahraman bahadırların, sizlerin, Müslümanlara hizmetkar olmasına taaccüp etmektedir. Halbuki Müslümanlar, kendi bünyelerindeki Hristiyanlar dışında bütün İsevilere adavet etmekte kin beslemektedir. Acaba, bugüne kadar Müslümanların İsevilere zayıflık dışında başka bir şey kazandırdığı görülmüş müdür? Müslümanlar iktisadi alanda, günden güne İsevilere kaldıramayacakları tekliflerde bulunmakta, zulümler işlemekte, Kiliseleri tahrip etmekte, vaazları ve vaizleri rencide etmekte, hatta onları menetmektedir.
Nice beyler bu ağır şartları kaldırmayıp dinlerini özgürce yaşayabilmek için ülkelerini terk ettiler. Bu sebepten Kiliseler boş kaldı ve harap oldu. Boş kalan kiliselerin cemaati ise Müslüman olmaya başladı. Petro; Hristiyanları bu cefadan kurtarmak için iki kere sefere girişti fakat Allah* muvaffak etmedi. Ancak Âl-i Osman hala rahat durmamaktadır. Bende onlarla savaşa girmeye ant içtim. Siz de bana katılınız! Seferim esnasında, ordumu nerede görürseniz kılıç kuşanın ve benim tarafımda cenk ediniz. Yegâne amacım devletimin bekası ve İsevilerin safasıdır. Bu sefer ümîd ederim ki zafer benim olacaktır.
Taife-i İseviye kendi aralarında ittifak etsin ve kendilerinden beklediğim meselelerde gayret etsinler. Elinizden geldiği kadar Müslümanların arasında ihtilaf ve fitne çıkarın. Zira onlar uzun zamandır akıbet-endiş değiller; kendi istikballeri hakkında düşünmezler ve derin bir gaflettedirler. Hatta kendi aralarında dahi nizami bir muhabbet bir iletişim bulunmamaktadır.
Seferlerde ölmekten korkmayınız! Savaş meydanında sa’y eden şan ve nam kazanır. Müslümanların kontrolü altındaki Slav eyaletlerine asker göndereceğim, hazır olunuz. Şimdiden silahlanınız. Askerlerim geldikten sonra; her nerede olursanız olunuz Müslümanların hasareti için cân-ı gönülden emek sarfediniz. Atanızdan size nakil olunan mirası canlandırınız ve evlatlarınıza bırakınız! Elinizden geleni ardınıza koymayınız. Benden Âl-i Osman barış dileyecektir, lakin ben onların memalikini parçalamadan kimseye rahat vermeyeceğim. Barış tekliflerini ancak o zaman kabul ederim. Taife-i İseviyeyi, Müslümanlar elinden kurtarınca kalbim rahata erecektir. Seferde gayret gösterene gerekli taltifatı yapacağımı bileseniz.”
Şimdi gelin bu cinayet silahını ve maktulümüzü iyice tetkik edelim. Bıçağın saplandığı yer pek de yabancı değil. 19. Yüzyılda bu bıçak yarasının olduğu yere Fransızlar, İngilizler pek çok kez darbe indirecektir, Rusların geçen yüzyılda indirdiği gibi. Bu bölgeye biz gayr-ı müslimler ve mezhep politikaları deriz. Katerina savaşın sonunda muvaffak olmuştur ancak bıçağı pek keskin olmadığı için -mektubunda- bahsettiği ağır teklifleri tatbik edememiştir. Bununla birlikte Osmanlı Devleti de yaraya müdahale etmiştir.
II.Katerina’nın İsevilere ve Slavlara hitaben kaleme aldığı mektubu ameliyat masasına yatırıp biraz inceleyelim, parçalara ayıralım. Mektupta geçen hususları maddeler halinde yazacak olursak:
1. Osmanlı devleti altındakilere zalimlik yapmakta,
2. Devlet din özgürlüğü sağlamamakta,
3. İnsanlar zorla Müslüman yapılmakta, beyler memleketini terk etmekte,
4. Kiliseler harap olmakta,
5. Vaizler ve vaazlar engellenmekte,
6. İseviler ittifak etmelidir,
7. Müslümanlar arasında ihtilaf çıkartılmalıdır.
Denilmektedir. Dönüp bir de Osmanlının o günkü durumuna bir göz atalım. II. Katerina’nın hüküm sürdüğü dönemde; maalesef Osmanlı içerisinde iktisadi yolsuzluklar, miri arazinin* yönetiminde büyük aksaklıklar yaşanmaktadır. Ayrıca kimi bölgelerde bazı şahıslardan kaynaklı zulümler olabilmektedir. Ancak bu durum İsevilerin yaşadığı yerlere mahsus değil, Müslümanların yaşadığı bölgelerde de görülebilmektedir.
Aslına bakacak olursak bu şartları doğuran en önemli etken savaşlardır. Savaş dönemlerinde zaman zaman imparatorluğun kimi bölgelerinde eşkıyalar, kara borsacılar türemiş, kimi uzuvlarında çeşitli hastalıklar arız olmuştur.
Katerina’nın mektubunu derinlemesine incelediğimizde suçladığı meselelerde fail-i meçhulün kendisi olduğu apaçık ortaya çıkacaktır. İnsanların zorla Müslüman yapılmaları o dönem için kabul edilemez bir iftiradır. O dönem içerisinde kiliselerin tamiri hakkında yüzlerce belge, Osmanlı arşivlerinde durmaktadır. Katerina bu propagandayı bölgesel* bir surette tatbik etmeye çalıştığından belki de o bölgede bahsedilen bir sorun olması muhtemeldir.
Vaizlerin ve vaazların engellemesi ise şu surette açıklanır; o dönemde Moskova’dan çıkma papazlar bulunmaktaydı. Bunlar gerekli yerlere gidip propaganda icra amacıyla bazı vaazlarda bulunuyorlardı. Devlet ise bunları fark ederse yakalıyor ve ülkeden tardediyordu. Zira iç güvenlik meselesi haline gelmiş bir olaya böyle yaklaşılması pek tabiidir. Şu da bilinmelidir ki Devlet için iç güvenlik meselesi olduktan sonra; Müslüman, Musevi veyahut İsevi olması fark etmemektedir.
Son olarak Mektubun en hakkaniyetli kısmına gelelim. İmam Gazali; yaranın acıması firaktan, ayrılıktandır. Yaranın açık kısımları birleşince acının hükmü kalkar demiştir. İşte Katerina ihtilaftaki zaafiyeti ve ittifaktaki kudreti fark etmiş ki İsevilere ittifakı tavsiye etmiş; Müslümanları birbirine düşürmeyi emretmiştir. İşte bu farklı! Bu yarayı kapatmak zor. Ayrılık çok ölümcül bir darbedir. İslam tarihi boyunca Müslümanların çektiği zilletler hep ayrılıktan kaynaklı olmuştur. Nitekim II. Katerina sadece ihtilafa düşürmeyi emretmemiş bunun neden yapabileceklerini “Müslümanlar gelecekleri hakkında düşünmüyor, birbirlerine sahip çıkmıyorlar.” sözleri ile açıklamıştır.